Teknoloji Psikolojimizi Nasıl Etkiliyor?
Teknoloji, Türk Dil Kurumu’nun 2005 basımlı sözlüğünde şöyle açıklanmıştır; bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve yöntemlerini kapsayan bilgi. İnsanın temel ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirdiği aletler ve yöntemler kısa bir zaman önce büyük değişikliklere uğradı. İnsan her ne kadar uyum sağlama özelliği ile ortaya çıksada her yenilik homeostasis ( yaşam için en uygun koşulları sağlamak adına biyolojik sistemin kendini düzenleme süreci) oluşturma süreci demek. Ancak her yeni ürünün, insanlar tarafından benimsendiğini ,insan hayatında birebir uygulama alanı bulduğunu söyleyemeyiz.
Günümüzde kimse teknolojinin konfor sunduğunu inkar edemez. Ne kadar çok teknolojik ürün kullandığımızı bir düşünelim, bundan 30 yıl önce elektronik eşyalar ne kadar az kullanılıyordu, günümüzde ise elektrikler kesilince dünya durmuş gibi hissediyoruz.Yeni kitle iletişim araçları ile negatif etkiler de görülmeye başlanmıştır. Teknoloji nin gelişim amacı, biz insanlara zaman kazandırmak, işlerimiz kolaylaştırmak, bizi güvende hissettirmek diye düşünürüz, ancak ,tüm zamanımızı alan bilgisayar oyunları, sürekli telefonla konuşma, özellikle gençler arasında konuşmadan daha çok mesajlaşma ile vakit geçirilmesi, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşımda bulunmaktan yüz yüze paylaşımın azalması noktasındayız. Neden bundan bir süre önce cep telefonu olarak adlandırdığımız bir ürün var olmamışken şu an onlarsız yapamıyoruz? ). Bunun cevabı çok kapsamlı. Özellikle endüstri toplumu olmak, çalışma saatlerinin uzunluğu, tüketimin üretimle paralel gidememesi .
Son dönemde ‘Disconnetivity Anxiety ‘ adlı bir durumdan bile bahsediliyor. Bu durumda kişi 7/24 bağlantıda olmak istiyor, olamadığında 1 )inkar ( bu bana olamaz!) 2 )kızgınlık ( bunun sorumlusu kimse ödetirim) 3)pazarlık aşaması ( eğer intenete tekrar bağlanırsam bir daha … yapmayacağıma söz) 4 Üzüntü ve en son 5) kabullenme ( belkide ara vermem iyi oldu) süreçlerini yaşıyormuş.
Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, insanın belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamasıyla daha üst kategorideki ihtiyaçları karşılamasına yönelmesinden bahsedilir. İlk başamak fizyolojik ihtiyaçlardır ( yemek,su,boşaltım…v.b), bundan sonra güvenlik ihtiyacı gelir, daha sonra ait olma, sevgi,bağlılık ve daha sonra saygınlık( kendine ve başkalarına güven, başarı) ve en son kendini gerçekleştirme gereksinimi ( yaratıcılık, problem çözme,erdem…v.b). İlk iki basamaktan sonraki basamaklarda ilişkinin önemi oldukça büyüktür. İnsan doğduğu andan itibaren önce annesine bağımlı çocuklukta ailesi ile var olan ,ergenlikte arkadaşlarına bağlanan ve yetişkinlikte yine duygusal olarak bir yetişkine bağlanan bir yapıdadır. Doğduğumuz andan itibaren ilişki kaçınılmazdır, sosyal varlık olmanın gerçeği budur. Endüstri toplumu olmayla beraber ,çalışma şartları ve süresi, ekonomik koşullar, kendimize ait zamanının tüketim zamanı olarak yaşanması ilişkinin şeklini ve içeriğini değiştirmiştir. Daha az zaman var ancak yine bağ kurma ilişkide olma ihtiyacı da var. Jan Kotliar, bilgisayar ve internet gibi teknolojilerin modernliğin sıkıntıları olmadığını, aksine büyük sosyoekonomik güçlerin araçları olduğunu iddia etmektedir.Kotliar’a göre (1999), insanların topluma ve komşularına yabancılaşmaları ,bilgi ağları kurulmadan önce gerçekleşmiştir. Şehirleşme,sanayileşme ve televizyonun toplum üzerindekim etkileri bilgisayardan daha fecidir. Baran’a göre(1995) ise çocuklar kişisel bilgisayarlardan ilginç bir çok şeyi öğrenirken diğerleriyle nasıl ilişki kuracaklarını yani sosyalleşmeyi öğrenememektedirler.
İletişim teknolojilerinin gelişmesi ile sosyal rahatsızlıklar da görülmeye başlanmıştır. Örneğin telefonun aileyle, arkadaşlarla görüşmek için, iş yaşamında haberleşme için ve acil durumlarda yardım çağırmak için yararlı bir buluş olduğu bilinmektedir, ancak zamanla telefon kullanımın artmasıyla ziyaretler ve yüz yüze görüşmeler azalmıştır. Televizyonun toplum üzerindeki etkileri oldukça fazladır. İnsanlar bir süre sonra dışarıda çeşitli aktivitelere katılmak yerine evde kalıp televizyon seyretmeye yönelmiştir. Ancak internet kullanımı kadar, kısa zamanda büyüyen teknoloji ,insan tarihinde yok gibidir. Bütün dünyaya ulaşmak ve interaktif olmak bunu tetikler gibi görünmektedir. Tıpkı telefon ve televizyon gibi internetin de yan etkileri vardır. Özellikle sanal gerçeklik yaratmak, çocukların denetimsiz bilgilere erişmesi, bilgilerin çalınması, sanal hırsızlık v.b özellikle gerçek yaşamdaki zorluklardan kaçmak isteme kolay ve rahat sosyalleşme etkili görünmektedir. Bunlar ilk zamanlar anlaşılmasa bile 90’larda araştırmacılar bu konulara yönelmiştir. Amerika’da 2004 yılında yapılan bir çalışmaya göre internet kullanımı ile geleneksel iletişim araçlarının daha az kullanılmaya başlandığı görülmüştür (günde 3 saat internet, yarım saat TV izleme).
Kraut ve arkadaşlarının 1998’de yaptığı araştırmaya göre internet kullanımı yalnızlık ve depresyona sebep olmaktadır, ancak sonraları sadece internet kullanımın buna yol açmadığı ne kadar kullanıldığının önemli olduğu keşfedilmiştir. Süre uzadıkça depresyon ve yalnızlık artmaktadır. İnternetin dengeli kullanımının önemi vurgulanmaktadır. 2001 yılında Amerika’da yapılan bir çalışmada gelişmiş bir benliği olan kişilerin ( self efficacy) internet kullanımında daha az depresyon ve yalnızlık yaşadıkları bulunmuştur. Buradan da görüleceği gibi çocuklar ve gençlerin gelişme çağında olmasından dolayı kontrollü ve aile ile birlikte kullanımı önem taşımaktadır. Bu çağda yeniliklere oldukça kolay adapte olan bu gurubu teknolojiden tamamen mahrum bırakmak düşünülemez bu sebeple ailelerin internet kullanımını öğrenmeleri önem kazanmaktadır. Amerika’da üniversite öğrencileri arasında 1997 de yapılan bir çalışmada ise internet kullanıcıları internetle beraber aile ve arkadaşları ile daha fazla görüştüklerini belirtmişlerdir. Bu çalışmayı 2004 deki başka bir çalışma doğrular gibidir. Bu çalışmada ise internet kullanıcılarının %20 ‘sinin yeni arkadaşlıklar kurduğu, %80 ‘inin daha önceki arkadaşları ve ailesi ile görüştükleri belirlenmiştir.
Türkiye istatistik kurumu bilgilerine göre (2001),Türkiye’de internete erişim imkanı olan hane oranı %42, 9 ‘a yükselmiştir. Son üç ay için de bireylerin yaş grubuna göre internet kullanımına bakıldığında 16-24 yaş arası grubun % 65,8 ile önde geldiği görülmektedir. Yine son üç ay içerisinde 16-74 yaş arası çevirim içi haber, dergi, gazete okuma amaçlı kullanımı % 72,2 , sağlıkla ilgili bilgi arama %54,1 ve internet üzerindeki gruplara katılma %50,8 ile en çok kullanım amacı olarak görülmektedir. Avusturalya’da yapılan bir çalışmada (2000) 5-14 yaş aralığındaki 2000 çocuğun %95 ‘inin okulda ve okul dışında bilgisayar kullandığı bildirilmiştir. 2001 deki bir çalışma bilgisayar kullanımının, motivasyon, eleştirel düşünme, yazı yazma , matematiği öğrenmenin bilgisayarda oyun oynamayla artarak yer değiştirdiğini belirtmiştir. Yapılan bir çalışmada (2002), yetişkin kullanıcılarının %50’si kas dokusu ve iskelet sistemi ile ilgili rahatsızlıklar bildirmişlerdir, yine aynı tarihte başka bir çalışmaya göre günde iki saatten fazla bilgisayar kullanımı kas ve iskelet sistemi bozukluklarının artmasında etkili olduğunu bildirmiştir. Amerika’daki bir çalışmada (2003) gençlerin internet kullanımı sırasında sadece %38’inin ebeveyninin bağlantı aktivitesini izlediklerini belirtmiştir. Burada gençler, yetişkinlerin kaba ve zararlı iletişimine maruz kalabilmektedirler , gençleri agresyondan korumak adına yetişkinlerin aktivitelerini izlemeleri önem kazanmaktadır. Amerikan Pediatri Komitesi 1999 yılında çocukları medyanın zararlarından koruma amaçlı bir kılavuz yayınlamıştır. Buna göre 2 yaş altı çocuklara televizyonun yasaklanması, çocukların odasına aktivitelerini incelemek amaçlı kayıt cihazı yerleştirilmesi, televizyonun bekleme odası gibi bir yere yerleştirilmesi ve eğitici metaryallerin sağlanmasını ve okumanın sağlanmasını önermişlerdir.
Her teknolojik ürünün yararı olduğu gibi zararları da vardır, çalışmalar ilerledikçe farklı sonuçlar çıkmaya devam edecektir. Ancak düşünmemiz gereken en önemli nokta teknolojiyi kullanırken ondan yararlanmak mı yoksa onu hayatımızın merkezi haline getirip diğer özelliklerimizden ve aktivitelerimizden uzaklaşmak mı? Kullandığınız nesneler sizi kullanmaya başladığı noktada problemlerin de başlaması kaçınılmazdır.