Evlenmeden Önce Bireysellik

Evlilik, fiziksel, emosyonel, ekonomik bir birlikteliktir. Kişiler, evliliğe geçmeden önce orijinal ailesinden ayrılabilecek kapasitede ve bireyselliklerini kazanmış olmalıdırlar. Tutarlı bir kendilik ve ayrışmış bir kimlik geliştirmede başarısızlık, aileye uzun ve yoğun bir duygusal bağlanmaya sebep olur. Ebeveynlere bu bağlılık ve bağımlılık, kişinin kendisine ait bir sosyal yaşantı ve aile yaşantısı geliştirme yeteneğini engeller. Ebeveynlerin, çocukların,ayrı bireyler olduklarını kabul etmedeki başarısızlıkları, psikopatolojinin en ağır tiplerine yol açabilmektedir. Evliliğe hazır olma diye bahsedilen nokta aslında, bireyselleşmiş bir kişi olup fiziksel ve duygusal anlamda aileden ayrılma, sonrasında başka bireysel bir kişi ile birlikte yaşamaya geçebilmeye hazırlıktır. Bu anlamda aile terapisti Henry Dicks (1967), evlilik ilişkisinin değerlendirilmesi için üç seviye önermiştir: a) Sosyal ve kültürel arka planların ve ilgilerin ortaklığı b)kendilik ve eş için bilinçli rol beklentileri, c)bilinçdışı kendilik imajları ile nesne imajları arasındaki uygunluk.Çift bu seviyelerden herhangi ikisinde uyum içindeyse , Dicks onların süregen bir çatışma karşısında bile bir arada kalacaklarına inanmaktadır. Ancak üç seviyenin ikisinde uyuşmuyorlarsa ,evlilik muhtemelen boşanma ile sonuçlanacaktır. Evlenmeden önce çiftlerle yapılan danışmanlık çalışması bu anlamda değerlidir. Evlilik öncesi çiftlerin uyumlulukları ve çatışmaların en az zararla çözümü gündeme gelmektedir. Evlenmeden önce aşağıdaki sorular üzerinde tek tek düşünmeniz ve belki de sorulardan sonra altlarına cevapları yazmanız kendinizin ve partnerinizin beklentileri ve birlikte uyumunuz hakkında iç görü geliştirmenizi sağlayabilir.

1-Partnerinizin ve sizin ilgi alanlarınız benzer mi?

2-Partnerinizle günlük veya evrensel konularda sohbet eder misiniz?

3-Partnerinizin hobileri hakkında fikriniz var mı?

4-Partnerinizin sıkıntıları hakkında bilginiz var mı?

5-Partnerinizle birlikte yaptığınız aktivitelerden keyif alır mısınız?

6-Partnerinizin aile yapısı ile sizin aile yapınız benzer mi?

7-Partnerinizin ve sizin, kendi aileleriniz ile ilişki tarzınız uyumlu mu ?

8-Partnerinizin ve sizin kültürel olarak denkliğiniz mevcut mu?

9-Partnerinizin ve sizin akraba ilişkileri ile ilgili düşünceleriniz uyumlu mu?

10-Partneriniz ve sizin sosyal yaşamla ilgili düzenlemelerde fikirleriniz uyuşur mu?

11-Evlilikte kendiniz için belirlediğiniz rol var mıdır?

12-Partnerinizin nasıl olması gerektiğine dair düşünceleriniz var mıdır?

13-Düşüncenizdeki eş davranışları ile fiili eş adayınızın davranışları arasında uyum var mıdır?

14-Evlilik ile ilgili temel rol beklentilerinizden eş adayınızın bilgisi var mıdır?

15-Eş adayınızın beklenti ve düşüncelerinize dair olumlu geribildirimleri var mıdır?

16-Kendinizi evlilik ile ilgili düşündüğünüzde huzurlu bulur musunuz?

17-Anne-babanızın evliliğine karşı tepkisel düşünceleriniz var mıdır?

18-Aile olma ile ilgili olmazsa olmazlarınız var mıdır?

19-Kendinizi orijinal ailenizden ayrılmaya hazır hissediyor musunuz?

20-Kendinizi partnerinizle yaşamaya istekli hissediyor musunuz?

Bebeklerde Alışkanlıklar ve Değişimler

Bebekler için ilk dönem tam bir bağımlılık dönemidir, anne ile ilişkide annesinin kendinden ayrı bir birey olduğunu kavramaya başladığında bebek için hayır dönemi de başlamış olacaktır. İlk önce bebeğin güvenliğinden tamamen ebeveyn sorumludur. Bu aşamada bebeğe uyarı gelmez. Evdeki bebeğe zarar verebilecek eşyalar kaldırılır, sürekli bir gözlemle kendine zarar vermesi engellenmeye çalışılır. Bu dönemde bebek hayal kırıklığına uğratılmamaya çalışılır. Acıktığında hemen besin gelir, ıslandığında altı değişir v.b. Bu ilk aşamada hayır yoktur. Ancak hiçbir ebeveyn bu dönemde bile bebeğe hayal kırıklığı yaşatmamayı başaramaz böyle bir yaşam mümkün değildir zaten, ayrıca hafif engellenmeler ve hayal kırıklıkları bebekler için gerçek dünyaya bir hazırlık da olabilir.

Daha sonraki aşama ise ‘hayır’ ın ortaya çıkmaya başladığı aşamadır. Bu aşamada bebek hareketlidir ve dünyayı keşfetme merakı içindedir. Bu dönemde ebeveynler artık bebeğe zarar verebilecek durumları hayırlarla öğretmeye başlarlar. Bu hayır bir mimik de olabilir, ancak amaç bebeğe yavaş yavaş kendini koruma, güvenlik, toplumsal kurallara az da olsa uyum öğretilmeye başlanmasıdır.

Daha sonraki aşama ise bebekle konuşulabilinen ve açıklamaların geldiği aşamadır, hayır denir ve sebebi açıklanır. Hayır ile ilgili temel noktalardan biri ebeveynin neye izin verip neye izin vermeyeceği konusunda kararsızlık içinde olmaması, net, açık ve doğrudan bir tutum ve iletişim içinde olabilmesidir.

Çocuklar her zaman sınırları zorlamak isterler, anneler hayır derken yani sınır koyarken aynı zamanda uygun davranışı bebeğe öğretmeye de çalışırlar.

Çocuğa baştan itibaren saygı duymak, onu tanımaya çalışmak, mizaç özelliklerini keşfetmeye çalışmak ebeveynlere çok şey katar. Bazı çocuklar hiç emzik kullanmazlar, bazıları uykuya dalarken bazıları gece boyu bazıları da gerginlik hissettiğinde emzik kullanabilirler. Genel olarak 3-4 yaşa kadar emzik ve biberon kullanımına pek dokunulmaz. Çocuk anneden ayrılırken bağımsızlaşırken, emzik, biberon, battaniye, bir oyuncak gibi özel bir nesnesi olabilir. Bunlardan ayrılırken çocuğu takip etmek hazır olduğuna dair işaretler almak ve olumlu yönlerini göstermek önemlidir. Çocuğa ‘Artık biberondan içmek yerine bardaktan süt içmeyi başarabilirsin’, denilerek ona ilgisini çekecek bir bardak alınıp ondan içmesi için yardımcı olunabilir. Burada bu kararı tutarlı uygulamak alışkanlığın sönmesinde yardımcı olur, çocuk ağladığında hemen emziği veya biberonu vermek alışkanlığın sönmesini engeller.

Çocuk her ağladığında istediğini yapmayarak bu davranışın işe yaramadığı ona gösterilmelidir.

Çocuğa korkutarak disiplin vermek kısa süreli işe yarar uzun vadede çok zararlıdır, kendini acındırma da ebeveynin güçsüzlüğünü ortaya koyabilir, çocuğa küserek karşılık vermek olgun bir davranış değildir.

Çocuk ağladığında başkalarının yanından ayrılarak ağlamasının geçmesi için dikkati başka noktalara çekilip, sakinleşince konuşmak ve anlatmak önemlidir.

Uyku vaktine doğru bebeğinizi sakinleştirmeniz bebeğinizin uykuya dalmasını kolaylaştırır. Bebeği sallamak bebeğin anne karnındayken sallanmasından dolayı kendini huzurlu hissetmesine sakinleşmesine yarar, ancak çok hızlı sallamak bebeğe zarar verebilir. Hafif bir ritimle bebeği sakinleştirmek daha uygundur, bu alışkanlık yapabilir, ancak her alışkanlık gibi vazgeçirebilirsiniz de. Her bebeğe uyan kesin genel bir kural yoktur, bebeği kolik olan anneler sallamanın işe yaradığını belirtebilirler, burada amaç çocuğu sarsmadan hafifçe ritimle sakinleştirmek olmalıdır. Bebeğinizi erken dönemden itibaren uyku alışkanlıkları yerleştirmenizde fayda vardır. Mesela uyku vaktinden önce çocuğu daha az uyarma,  banyo yaptırma (bazı çocukların daha canlanmasını sağlayabilir), uyku kıyafetlerini giyme, hafif bir şekilde sarma (anne karnında gibi hissederler), ninni söyleme, bebeğin çıkardığı en ufak seste yanına koşmama gibi uyku hazırlıklarını tutarlı yapmak çocukta bir rutin oluşturur.

Bilimsel araştırmalar bebekle birlikte uyumanın ileride uyku problemleri gelişmesiyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Ancak bir durum tek başına doğru ya da yanlış değildir.  Genellikle 1-2 yaş arası yürümenin başlamasıyla birlikte uyumaya gece uyanmaları da eşlik eder. Alışkanlık sağlamlaştığında çocuk kendi yatağında yatmaya direnebilir. Birlikte uyumak kültürel olarak değişik şekilde karşılanır. Japonya da ve ya kabile hainde yaşayan toplumlarda ayrı uyumak nadir görülür. Ancak birlikte uyumak güvenlik açısından risklidir. Duvar, bitişik mobilyalar, yetişkin tarafından ezilme tehlikesi, gevşek örtüler… Çocuğu ile aynı anda yıkanmak ve soyunmak, birlikte uyumak bebeklik döneminde çok pratik gelebilir. Ancak çocuğa 2-3 yaş itibarı ile mahremiyeti öğretmek gerekir. Bunun en güzel yollarından birisi örnek olmaktır. Giyinip soyunurken çocuğun önünde olmamak, evin içinde iç çamaşırı ile dolaşmamak, tuvaleti, banyoyu kullanırken kapıyı kapatmak ebeveynin çocuğa çekici gelme riskini azaltır.

Çocuğa istemediğiniz bazı alışkanlıklara sahipse ve bunun değişmesini istiyorsanız, ebeveyn olarak önce sizin değişime hazır olmanız gerekir.

Özellikle parmak emme, tırnak yeme,  burnunu karıştırma gibi davranışlarda çocuğu sürekli uyarmak sorunun daha da kötüleşmesine yol açar.

Çocuk oynanmasını istenmeyen bir materyalle oynuyorsa yavaşça elinden alarak ilgisini çekecek başka bir oyuncak verilebilir

Çocuğa rahatça oynayabileceği, döküp saçabileceği ortam, bir yer ayrılmalıdır

Çocuğa sürekli yapma, elleme, koşma demekten sakınmak gerekir

Çok sıkı veya çok gevşek bir disiplin anlayışı çocuklara zarar verir.

Olumlu davranışları ödüllendirilmeli, olumsuz davranışların tepki verilmeden sönmesi beklenmelidir.

Çocuk her ağladığında istediğini yapmayarak bu davranışın işe yaramadığı ona gösterilmelidir.

İlişki ve Cinsellik

Cinsel yakınlık ilişkide önemli bir yer tutmaktadır. Cinsel yakınlık da eksikliğin nerede olduğunun farkında olmak çiftler için önemlidir. Tercih edilen her iki partner tarafından kabul edilebilir bir şekilde, birbirine paralel, eş zamanlı ve rahat bir biçimde cinsel ilişkide bulunmaktır.

Çiftlerin cinsel yakınlık ihtiyaçları çok farklı olabilir; bazen bazı çiftler yılda bir veya iki kez cinsel ilişkide bulunmayı “ normal” olarak kabul ediyor olabilirler

“Normal” ilişki sıklığı için “günde bir; vakit varsa çok “ denebilir. Kişilerin ihtiyaçlarının farklı olduğu noktada, dışarıda bir ilişki, vajinismus veya benzeri bir problemin ortaya çıkmasına neden olabilir. Cinsel ilişkide arzu, istek ve ihtiyaçta bir denk gelmeyiş çiftler arasında problem yaratabilir. Bazı çiftlerde cinsel ilişki profili engelleyici, sınırlayıcı, baskılayıcı, daraltıcı ve fakirleştirici olabilir. İlişkide iyi hissedebilmek kadar, cinsellikte iyi hissedebilmek önemlidir. Sarılıp yatan çiftlerin cinselliğinde neredeyse problem yoktur. İlişkide fiziksel yakınlık ve mesafe ayarı iyi hissettirmelidir

Bir ilişkide cinsel ilişki problemi varsa ilişkideki diğer yakınlık alanlarına da bakılmalıdır. Sözel olmayan fiziksel yakınlık vasıtasıyla duygunun verilmesi ve kabul edilmesi süreci nasıl? Kabul ve tolere edebilme süreci iyi işliyor mu?Reddedilme, müdahale edilme ve güven korkuları mevcut mu? Ayrıca emosyonel yakınlık dediğimiz bir kişinin partnerinin yaşadıkları ve hissettikleriyle duyumsal ilişki kurabilme yeteneği de ilişkiyi etkiler. Birlikte bir şey yapabilme, aktivitelerde bulunabilme, bir kişinin birlikte veya tek başına ne olduğunu, ne istediğini bilme çiftlerin uyumlu ilişkiye sahip olabilmeleri için önemlidir.

Çiftler cinselliği konuşabilmelidirler, hazır olunca konuşurum gibi bir düşünce, böyle bir sürece ihtiyaç duyulması, zaten cinselliğinizin nasıl olduğu konusunda fikir verir. Unutmayın ki cinsel ilişkiniz kadar kendi cinselliğinizle ilişkiniz de önemlidir.

İnsanların cinselliğini etkileyen en önemli faktörler; yanlış inanç ve kavramlar, gerçek ötesi beklentiler, kötü iletişim, fiziksel problemler, olumsuz hayat olayları, eşin problemleridir; bu etkilenmeyi devam ettirici faktörler ise yakınlık ve güven hissinin kaybı, suçluluk ve utanç, seyirci kalma, kızgınlık performans baskısı ve eleştirilme korkusudur.

Cinsel ilişki problemini çözebilmek için sadece cinsellik hakkında bilgi sahibi olmak yeterli değildir. Her canlının doğal programında bu bilgi mevcuttur.Ayrıca çeşitli yanlış öğrenmeler bu doğallığı daha da problemli hale getirebilmektedir.Her çiftin ilişki profili ve paterni farklı olduğundan çözümlerde spesifik olacaktır. Bu noktada bir uzmana başvurarak ilişkiniz yıpranmadan çözüm bulma şansınız vardır.

Vajinusmus

Vajinusmus

Vajinismus, vajinanın dış üçte birlik bölümündeki kasların istemsiz şekilde kasılması sonucu, cinsel birleşmenin mümkün olmadığı bir bozukluktur. Vajinal kaslardaki kasılmanın yanında çoğunlukla cinsel birleşmeden korkma da vardır. Bu durum partneri reddetme veya partneri çekici bulmama ile bağlantılı değildir. Vajinismusta, kaslar birleşmeye müsaade etmez ve kişi bunu bilinçli bir şekilde yapmaz.

Vajinismusta kasların kasılması ve korku ile beraber, bacakları kapama, titreme, terleme, mide bulantısı, ağlama, partneri itme, çığlık atma gibi durumlar görülebilir. Bu durumda zorlama olursa kişide kaygı daha da artabilir. Zorlama ile birleşme bazı vakalarda olabilir ancak bu birleşmeden sonra ağrılı ve acılı birleşmeler devam eder. Aynı zamanda, alkol, kas gevşetici, lokal anesteziklerin kullanımı, genel anestezi, kızlık zarına müdahale gibi uygulamalar vajina kaslarına gevşemeyi öğretmez, psikolojik olarak daha fazla zarar verirler.

Vajinismus, cinselliğin bastırıldığı toplumlarda çok sık görülür, cinselliğin bastırılmadığı toplumlarda ise nadir görülür. Sosyo-kültürel özelliklerin vajinismus gelişiminde oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Yanlış cinsel bilgiler, cinsellikle ilgili olumsuz inançlar, kadınlar için cinselliğin acı ve ağrı ile birlikte koşullanması, kadınlar için cinsel aktivitenin haz duygusu ile kurgulanmaması gibi nedenler toplumda vajinismus görülme sıklığını arttıran nedenlerdendir.

Vajinismus tedavi edilebilen bir bozukluktur. Tedavi başarısı ise oldukça yüksektir. Olumsuz denemeler sonucunda kadınlarda yetersizlik hissi ve cinsellikten kaçınma, partnerde ise hayal kırıklığı, reddedilme hissi, ilerleyen dönemde de isteksizlik, sertleşme sorunları görülebilir. Bu sebeple erken tedaviye başvuru olumsuz öğrenmelerin pekişmesini önleyeceği gibi, yeni bilgiler ve öğrenmelerle olumlu duygu düşünce davranışın yerleşmesini sağlayacaktır.

Cinsel terapinin amacı, çiftin kaygı, korku, fobiden arınmış, uyumlu, haz ve doyum odaklı bir cinsel yaşam sürdürmesidir. Bunun için seanslara düzenli katılım ve verilen çalışmaları düzenli uygulama oldukça önemlidir. Çiftler çalışmaya uyum gösterirlerse, problem çözümü de kısa sürede gerçekleşir.

Tek Ebeveynli Aileler

Tek Ebeveynli Aileler

Aile denince akla anne baba ve çocuklar üçgeninden oluşan birim gelir. Ancak ölüm, boşanma veya iş nedeniyle ayrı yaşama gibi sebeplerle tek ebeveynli aileler hayatın bir gerçeğidir. Yapılan araştırmalarda anne ile çocukların oluşturduğu tek ebeveynli aile sistemi baba ile çocukların oluşturduğu tek ebeveynli aile sisteminden üç kat fazladır.

Aslında geçmişe bakıldığında göçler, doğal afetler, savaşlar, genç yaşta ölümler, yaşam süresinin kısalığı gibi sebeplerle çocukların tek ebeveyn ile yaşaması durumu sıktır, ancak tek ebeveynli aile olma kavramı özellikle ülkemiz için daha yeni bir kavramdır.

Tek ebeveynli aile olmanın getirdiği en büyük sıkıntı finansal sıkıntılardır diyebiliriz. Bununla beraber, tüm sorumluluğun tek bir kişiye yüklenmesi, rol paylaşımının olmaması, çocuk bakımı, zaman yönetimi gibi problemler görülmektedir. Yapılan çalışmalarda kadının tek ebeveyn olduğu durumda ekonomik zorlukların daha fazla yaşandığı, hatta yoksulluk ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Tabii bu durum yaşam kalitesi ve alınan doyumu doğrudan etkilemektedir. Ancak kadınların ebeveyn olduğu sistemde sosyal olarak daha çok destek görmelerinden dolayı depresyonun erkeklere oranla daha az olduğu bilinmektedir. Tek ebeveynli ailede ebeveyn ile çocuğun cinsiyeti farklı olduğunda özellikle ergenlikte zorlanmalar yaşanabilir. Çocuk bazı problemlerini açmaktan utanıp çekinebilir, ebeveyn ise yetersizlik hissedebilir.

Yetişkinler hayatın daha gerçekçi sorunları ile baş başa kalırken çocuklar da her iki ebeveyn ile yaşamamaya alışma, ikisinden destek alamama gibi duygusal sorunlarla baş etmek durumunda kalırlar. Çocuklar bu durumda doğal olarak kaygılanır. Özellikle ilk başlarda terk edilme kaygıları artabilir; “bir ebeveynim gitti diğeri de gider mi?”

Burada çocuğa en güzel desteklerden bir tanesi rutinini bozmamaya çalışmaktır. Özellikle okulunu, semtini değiştirmeme, evini değiştirmeme çocuk için oldukça rahatlatıcıdır, bilinmezlik içinde bildiği bir şeylere ihtiyacı vardır.

Eğer tek çocuk varsa rol kayması yaşanabilir, anne ya da babaya üzülen çocuk onların yalnızlığını doldurmaya çabalayıp bağımlı bir yapı geliştirebilir. Anne baba buna müsaade etmemeli, bir hiyerarşi kurmalı ve kendi problemleri için arkadaşlardan, sosyal çevreden,  yetmiyorsa uzmandan destek almalıdır.

Çiftlerin Ayrı Tatil Yapması

Çiftlerin Ayrı Tatil Yapması

Ayrı ayrı tatil yapmak bir ilişkiyi nasıl etkiler?

İlişki belli bir yakınlığı gerektirir ve kişilerin rahat ettiği bir mesafe aralığı ilişkinin en başlarında bilinçli ya da bilinçsiz belirlenir. Bu mesafe aralığında kişilerden bazen biri daha yakın olmak ister, diğerine bu yakınlık boğucu, bastırıcı, sıkıştırıcı gelebilir. Ancak çiftler birbirlerinin sınırlarına anlayış gösterip ihtiyaçların nasıl olduğuna bakabilirlerse yakınlık/uzaklık konularında daha az çatışırlar ya da çatışmaya gerek kalmaz. Bu noktada şunu belirtmek gerekir iyi, keyifli ilişkiler eşlerin daha fazla birlikte olma güdüsünü tetikler. Ayrı ayrı tatil yapmak iyi bir ilişkiyi etkilemez, ‘etkilenmiş’ olan ilişkideki bireyler ayrı tatil yapmayı tercih ediyor olabilirler.

Konu ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar?

Her insanın kendisi ile geçireceği zamana ihtiyacı vardır, bunun yanında partneri, arkadaşları, aile bireyleri ile paylaşacağı zamanlar da vardır. Çiftler ilgi alanlarına ve hobilerine vakit ayırabilecek zamanı birbirlerine tanımalıdırlar. Partnerin başka bir şey ile ilgilenmesi sizinle ilgilenmediği anlamında işlem görmemelidir. Bu düşünülüyor ve hissediliyorsa ilişkinin içeriğine ve niteliğine bakmak gerekir.İlişkide, çok fazla bireysel ve ayrıksı durmak ile çok fazla bağımlı olmak uçlarında olmamak en makbul olanıdır diyebiliriz.

Avantaj ve dezavantajları?

Karşılıklı güven duygusu ve iyi hissedişin olduğu bir ilişki de yalnız tatile gitmenin avantajı ve dezavantajı olmaz . İlişkide kişilerin couple oluşa dair mesafelerinde uzaklık varsa, ayrı ayrı tatil ilişkiden çıkışı kolaylaştırır. Ancak ortak amaç dahilinde kişilerin  soluk alma ihtiyacına olumlu şekilde hizmet  edebilir.

Aldatma ve Psikoloji

Aldatma ve Psikoloji

Yakınlık ve cinsellik bir ilişkinin kalitesini belirler. Bu iki kavram ilişkinin aynası gibidir. Dünya üzerinde evliliklerin ortalama süresi 15 yıl kadardır ve ilk 3 yıl boşanmalar daha çok görülür. Aldatmak bir boşanma sebebi olarak görülebilir, ancak aldatma boşanmayı gerektirmez. Boşanma evli olmak gibi bir durumdur, bu durumda ilişkinin şekli, kalitesi ve ilişkinin bağlamı aldatmayla ilişkinin bitip bitmeyeceğini belirler. Hatta bazı kriz dönemleri ilişkinin pozitif yönde tırmanması için bir fırsat olabilir.

Aldatma bazen kadının görmezden geldiği, inkar ettiği bir durum olabiliyor. Özellikle bizimki gibi kapalı toplumlarda, kadın eşinin bu davranışına, düzenini bozmamak, boşanmış kadın olmamak, yenilgi gibi yaşayıp kabul etmemek, toplumdaki statüsünü değiştirmek istememek, ekonomik sıkıntılar, yeni bir yaşam kurmaktan korkmak gibi sebeplerden bildiği halde herhangi bir tepki vermeyebiliyor. Bununla beraber toplumdaki her erkek aldatır, elinin kiridir,   gibi genel kabuller ve ya erkek aldatıyorsa eşinin eksikliğindendir gibi inanışlar bu durumun sorgulanmasını bile etkiliyor. Aslında bu tutum var olan ilişkideki sorunların çözümlenmesi ve yeni bir hatta geçme, problem çözme gibi davranışları da engellemiş oluyor.

Aldatma, daha çok var olan ilişkideki çatışmaların çözümlenmemesi, eşle ilişkide mutlu olamama, yaşanılan anksiyetenin üçgenleşme yoluyla çözümlenmeye çalışılması gibi ana sebepten, ya da eşlerden birinin bireyselleşme, kendine alan yaratma, özgür hissetme, değişim gibi isteklerini ilişki içinde yapamayıp eşten uzaklaşarak isteklerini gerçekleştirme yoluna gitmesi sebeplerinden  olabiliyor. Bunların dışında kendine güven eksikliği, çeşitli psikiyatrik rahatsızlıklar, kişilik bozuklukları da sebeplerden bir kaçıdır.

‘Aldatılan kişi’, durumu kişiselleştirdiğinde; eşinin  kendisini yıpratmak, kendisinden  öç almak, kendisini beğenmemek gibi sebepler üretebiliyor. Bu düşünceler ve inanışlar ‘aldatılan kişi’ yi suçluluk ve öfke duygularının artmasıyla  daha   da olumsuz etkileyebiliyor. Aldatma kişinin yaptığı ve kişinin kendisine ait bir eylemdir, bir yerde tercih olabilir. Belli bir sadakat kontratını bir ve ya birçok sebeple ihlal etmektir. 

Aldatma durumu ortaya çıktıktan sonra sonuçları ilişkinin dinamiklerine göre şekillenir. Bazı ilişkilerin tek bitme şekli bu olabilirken, bazı ilişkiler için bu kriz durumu  ilişkiye odaklanma, sorunlardan kaçmayı bırakma ve yeniden ilişkiden beklentileri netleştirme, ilişkiyi besleme sebebi olabilir. 

Çocuğu ve Aileyi Ameliyata Hazırlamak

Çocuğu ve Aileyi Ameliyata Hazırlamak

Ameliyat olacak çocuk sürece nasıl hazırlanır? Anne- babalara öneriler:

Ne zaman söylemeliyim?

  • 3 yaşa kadar çocuklara, ameliyat olacağının söylenmesi mümkün olduğunca geciktirilmelidir. Örneğin ameliyattan bir gün önce durumun anlatılması süreçle ilgili endişesini azaltabilir. 5 yaşın altındaki çocuklara uzun ve ayrıntılı şekilde anlatmanıza gerek yoktur. Bu yeni durumu basit kelimelerle anlatmanız tavsiye edilir.
  • 5-8   yaş arası çocukların çoğu onlara söylediğiniz şeylerin sonuçlarını düşünebilirler. Size konu ile ilgili soru sorabilirler. Anlayabilecekleri şekilde somut bir dille bir hafta önceden, kısa, net anlatılması uygundur.
  • 9-12 yaş   ve üzeri yaşlarda çocukları korkutmamak adına, çok ayrıntılı olmamak kaydıyla durum anlatılabilir.

Nasıl anlatmalıyım?

Hastaneye yatmadan önce çocuğun duruma hazırlanması oldukça önemlidir. Bu hazırlanma aşamasında yetişkinlere önemli görevler düşmektedir. Çocuk iyi şekilde hazırlanırsa olumsuzluklar ya da travmadan etkilenişi hafif olacaktır. Eğer çocuk bu duruma hazırlanmazsa çeşitli duygusal ve davranışsal problemler ortaya çıkabilir. Bunların en belirginleri aşırı endişe, panik, öfke, depresyon, ağlama nöbetleri, uyku ve beslenme bozukluklarıdır.

  • Öncelikle ebeveyn olarak çocuğa durumu anlatabilmek için hastalık ve ameliyat ile ilgili doktorunuzdan bilgi alın. Kafanıza takılan her şeyi doktorunuza sorabilirsiniz. Ameliyat gerekli mi? Niçin gerekli olmazsa ne gibi problemlerle karşılaşırsınız, ameliyat süreci nasıl olacak ,ne kadar sürecek , anlamak için faydalanabileceğimiz görsel materyaller var mı? Ameliyat sonrası bakım nasıl olacak? Ameliyat sonrası ağrı, acı durumu nasıl olacak? Çocuğun kısıtlılıkları neler olacak, hastanede ne kadar süre kalınacak, ne kadar süre sonra  beklediğimiz iyileşme gerçekleşecek? …v.b. Bu bilgileri almak ebeveyn olarak sizin de konuya hakimiyetinizi arttırarak endişe seviyenizi düşürmenize yarayacaktır. Ebeveynin   özellikle annelerin endişe düzeyi çocuğu doğrudan etkilemektedir. Anne güvenli, kararlı ve az endişeli olursa çocukta aynı duyguları paylaşacaktır.
  • Anne-baba ve yakın aile bireyleri ve çocuk mümkün olursa kalacağı odayı, bulunduğu katı tanımalı, küçük bir hastane turu yapılmalıdır. Ayrıca çocuğa hekimleri, kendisi ile ilgilenecek sağlık personelini önceden tanıştırmak, çocuğun güven duygusunu artırmaya yarayabilmektedir.
  • Çocuğun sevdiği oyuncakları, kitapları, keyif aldığı materyalleri, sevdiği baskılı nevresim takımını, önceden hazırlamak ve hastane odasına yerleştirmek kendisini daha rahat hissetmesine rutinin fazla bozulmamasına hizmet edebilir. Gece uyurken alışık olduğu rutin mümkün mertebe tekrar edilmeli, uyurken yanında bulundurduğu oyuncak varsa hastane odasına getirilmelidir.
  • Aile çocuğun sorduğu soruları bilgisi dahilinde yanıtlamalı, ayrıntıya girmeden çocuğa uygun bir dille anlatılmalıdır. Sorunun cevabı bilinmiyorsa, ebeveyn ‘ben de bilmiyorum ancak doktoruna soracağım ‘diyebilmelidir. Yanlış bilgi vermek çocuğu yanlış beklentilere yöneltebilir.
  •  Özellikle ağrı, acı ile ilgili çocuğa ‘hiç acımayacak, hiç ağrın olmayacak’ yerine

 ‘biraz ağrın olabilir, ancak geçici bir ağrı ve 3 ay sonra,15 gün sonra, daha küçükler için 5 kez gece  uyuyup uyandıktan sonra daha rahat olacaksın’ denilebilir.  Hastalığın ve ameliyatın durumuna göre; yemek yiyebileceksin, daha hızlı koşabileceksin, basket oynarken eskisi gibi yorulmayacaksın,oturunca ayakların tam olarak yere değecek ve ya saçlarını istediğin gibi toplayabileceğiz gibi ileriye dönük olumlu cümleler tercih etmek çocuğu rahatlatabilir.

  • Çocuğa hastane ortamının önceden anlatılması, nelerle karşılaşacağının belirtilmesi, hastane ile ilgili hikaye kitaplarından yararlanılması, tıbbı materyallerden oluşmuş oyuncak setlerinden yararlanılması tavsiye edilir.
  • Ameliyattan sonra kullanılacak özel bir cihaz varsa görsel olarak çocuğa bunun önceden tanıtılması alışması için zaman tanınması önemlidir.
  • Hastane ortamında çocukla oyun oynamanın ihmal edilmemesi gerekir, çocuklar oyunu severler ve keyif aldıkları oyunları hastane odasında devam ettirmek gerekir
  • 4 yaşa kadar olan çocukları hastanede yetişkin olmadan bırakmamak uygundur. Çocuklar hastanede yalnız kalacaklarından korkabilirler, bu yüzden çocuğa işlemler sırasında ve sonrasında yanında olunacağı bilgisi sıkça verilmelidir.
  • Çocuklar 0-6 yaş arası benmerkezci olduklarından, etraflarındaki olayları kendileri ile bağlantılıymış gibi algılayabilirler. Özellikle ameliyattan sonra ağrı ve acı çektiklerinde kendisine yaptığı bir şeyden dolayı ceza veriliyormuş hissine kapılabilirler. Bu konu çocuğa tekrar tekrar açıklanmalıdır. Bu durumun kendisinin yaptığı bir şey ile ilgili olmadığı, kendisinin gibi başka çocukların da iyileşmek için ameliyat olduğunu, yetişkinlerin de ameliyat olduğunu belirtmelidir.
  • Çocuklara kendilerinin suçlu olduğuna dair yorumlar asla yapılmamalıdır.
  • Hastanede bulunduğu süre içinde çocuk öfkeli, küskün, ve ya sessiz olabilir. Bu çocuğun stresle baş etmek için kullandığı bir savunma mekanizmasıdır. Bu savunma mekanizmasına dokunmamak her zaman ki gibi anlayışlı olmak ve çocuğu anlamaya çalışmak önemlidir.
  • Çocuğun korkularını, öfkesini yani duygularını ifade etmesine olanak sağlamak, cesaretlendirmek, onun bakış açısını ve ne yaşadığını hissetmeye çalışmak önemlidir.
  • Çocuklar Ameliyat, hastaneye yatış gibi travmatik olabilecek olaylarla karşılaştıklarında kendi yaş davranış özelliklerinden daha geri bir yaş davranış özelliklerini gösterebilirler, mesela kendi yemeğini yeme alışkanlığı edinmiş bir çocuk bu süreçte annesinin kendisini beslemesini isteyebilir veya parmak emmeye başlayabilir. Bu olağan bir durumdur bu süreçte tolere edilebilir.1-2 ay gibi sürede geçmiyorsa uzmana başvurmakta fayda vardır.
  • Kardeşler yakın akrabalar çocuğu sıklıkla ziyaret etmeli, günlük ilişki tarzlarını sürdürebilmelidirler.
  • Ameliyata giderken kararlı ve güvenli bir ses tonuyla, olumlu bir yüz ifadesiyle ‘şimdi ameliyata gideceksin, döndüğünde ben burada olacağım ,ilk beni göreceksin’ denilebilir. Asla endişeli, yas tutar ifade ile ve çok duygusal bir konuşma ile ameliyata göndermeniz tavsiye edilmez.
  • Ameliyat sonrası hastaneden çıktıktan sonra çocukların duyguları ile yüzleşmelerine zaman tanımak,çocuğu konuşmaya cesaretlendirmek gerekir.
  • Çocuğa sıklıkla onunla beraber olacağınızı belirtmeniz, her fırsatta onu sevdiğinizi belirtmeniz değerlidir.
  • Eve döndüğünde sevdiği, alıştığı kişilerin bulunduğu bir kutlama planlamanız çocuğunuzun moralini oldukça yükseltebilir.
  • Çocuğunuzda ameliyattan sonra ve hastaneden çıkıştan 1-2 ay sonra davranış problemleri, vurma, bağırma, sürekli ağlama, yemek yemeyi reddetme, uyku problemleri, ağlayarak uyanma gibi değişiklikler görülüyorsa bir uzmana başvurmakta fayda vardır.